27 Aralık 2015 Pazar

Some notes about "The Lobster”


I have liked dystopias all the time. They show us the hidden pain and ugliness behind the truths. this film is a good picture of our recent lives. Our miserable relationship rules and enforcements in our society are clearly seen in the film.
no matter how we live, as couples or alone, the people around compel us to do something
or not to do sth with never stop. we are always stuck in conditionals and choices which restricts our behaviors and feelings. If you live alone, blah blah blah… If you get married, blah blah blah… Some sentences like that!… all the time…
I’m not telling you what happens in the film, (you can search about it or just watch it) but
I’m saying that our modernization doesn’t lead to be free. In fact, while we are trying to destroy some walls, we are building new walls.
These are some remains from the film. By the way, yes, I enjoyed the film;) I advice you
to taste it.
(sorry about the punctuation ;)
In Turkish;
“The Lobsteré hakkında birkaç not

    Distopyaları her zaman sevmişimdir. onlar bize gerçeklerin ardında gizli acıyı ve çirkinliği gösterirler. 
bu film son zamanlardaki hayatlarımızın güzel bir resmi. acınası ilişki kurallarımız ve toplumumuzdaki 
dayatmalarımız filmde açıkça sergileniyor. nasıl yaşadığımız önemli değil, çift olarak veya yalnız,
çevremizdeki insanlar sürekli bizi  birşeyleri yapmaya veya birşeyleri yapmamaya zorluyorlar. Sürekli 
şartlı cümleler ve davranışlarımızı, hislerimizi kısıtlayan secimler içerisine sıkışmış durumdayız. Eğer 
yalnız yaşarsan, falan filan filan… Eğer evlenirsen, falan filan filan… bunun gibi cümleler!.. 
her zaman…
size filmde neler olup bittiğini anlatmıyorum, (onu araştırabilir veya sadece izleyerek öğrenebilirsiniz)  
fakat demem o ki modernleşmemiz özgür olmamıza yol açmadı. aslında bazı duvarları yıkmaya 
çalışırken yeni duvarlar inşa ediyoruz. 

3 Eylül 2015 Perşembe

Anlat ey çocuk!

Minik cesedi sahile vuran Suriyeli bebeğe ağıt;

Anlat bize ey çocuk
ölümsüzlüğün serinliğini
suların okşayışını anlat
anlat bize
içindeki atları
lunaparkları

Ve serçe parmağını
dizlerindeki yarayı anlat

Durmadan anlat ey çocuk
çünkü biz kuruluyuz unutmaya
kulaklarımızı tıkamaya
gözlerimizi kapamaya
anlat bu zavallı körlere
sağırlara

Cennet bahçelerindeki koşuşlarını
top oynayışlarını anlat
ölümün mis kokusunu anlat
yalnız senin minik burnuna layık

Affetme bizi çocuk
SAKIN AFFETME!!!

10 Ocak 2015 Cumartesi

Bir şarkının hikayesi...

Şarkıların (hani şu bizim gerçek şarkılar) hikayeleri hep merakımı ve hayretimi cezbetmiştir. Buyrun onlardan bir tanesi;

http://youtu.be/V70aKu2c2W4

Üstad Alaeddin Yavaşça katıldığı bir televizyon programında bu eserini okumadan evvel şöyle takdim eder:

"bu eserin güftesini yazan rahmi duman abimiz istanbul tıp fakültesi'nden doktor bir şairdi. kendisinin bestelenmiş güfteleri haricinde de pek çok güzel şiiri vardır.

rahmi duman'la istanbul'da karşılaştık, beraber zamanımız geçti. kendisi geç evlenmiştir. seneler sonra kendisinden yaşça küçük olan dünya güzeli cemile hanım'la evlenmiştir. bu evlilikten hiç beklemezken bir evlat sahibi olmuştu. bu evlat daha küçük yaşta istanbul sokaklarında teröristlerin yazılar yazdığı, baskınlar yapıp adam kaçırdığı devrede bundan nasibini aldı. onu kaçırdılar ve karşılığında bir fidye istediler. bu olay uzun sürdü ve o halet-i ruhiye içinde bir babanın, ananın tek evladını böyle bir durumda kaybetmesi onları manevi olarak çok yıktı. o halet-i ruhiye içinde kendisi bu şiiri yazdı..."

hakan duman 250.000 lira karşılığında ailesine teslim edilmiştir, bunun akabinde rahmi duran: "oğlum kaçırıldığında tek bir haber almadan günler geçti aleaddin bey. içimdeki fırtınayı bu şiire döktüm. beğenir bestelersin belki" diyerek şiiri yavaşça'ya takdim etmiştir.


"kimseyi böyle perişan etme allahım yeter!
uyku tutmaz, bir ümit yok, gelmiyor artık hiç haber
ağlamaktan gözlerim görmüyor etrafı artık
hazreti yakup'a döndürdün beni hükmi kader."



Bizim şarkılar sevinç ve neşeye tercüman olsalar da fikrimce çoğu hüznün ifadesidir